12 Mart 2012 Pazartesi

Tebdil-i Hayat

       Bir pazar gecesi, hava karanlık ve soğuk, evde ise bir sessizlik hakim. Herkes dinlenme modunda, çoğunlukla konuşmak yerine düşünmeyi tercih etmiş 4 birey. İşte o bireylerden en küçüğü, en çılgını ve en hareketlisi düşüncelerle yetinmek yerine kafasında planladıklarını hayata geçirme derdinde... Hayatında ki sabit nesneleri değiştirmeye çalışma çabasında...
        Yenilikleri oldum olası severim. Farklı bakış açıları olsun isterim hayatımda. Zinciri bir yere takmamak gerektiğini savunurum. Monoton yaşamayı oldum olası kabullenememişimdir.  İşte bende tüm bu sebeplerden ötürü sürekli değişiklik yapmaya çalışırım. Mesela bugün odamı toplamadım, tozunuda almadım. Çünkü odamın hergün toplu ve düzenli olması demek benim hep aynı manzarayla karşılaşmam demektir ki bu da cidden çok sıkıcı, monotonluğunda dik alası. Tabuları yıkmak adına zaman zaman bu tarz işlemler yaparım ben. Tabii size de tavsiye ederim. İnsan çok rahatlıyor, gereksiz işleri sanki zorunluymuşçasına yapmak bildiğiniz mazoşistliktir ki bu da psikolojik bir rahatsızlık malumunuz. Yani siz siz olun kendinize işkence yapmayı bırakın. Hayatı gerektiğinde ti'ye alın. Mutlu olun, başkalarının da sizi üzmesine müsade etmeyin. :)
       Farketmişsinizdir, blog sayfamın dizaynını değiştirdim. Çünkü eskisinden sıkılmıştım. Belki birkaç ay sonra bundan da sıkılırım ama şimdilik bu tarzı sevdim. Sonra masamdaki eşyaları, kıyafet tarzımı olabildiğince değiştirmeye çalışırım. Hem kilo alırım hem de veririm. Okulda bile hep aynı sıraya oturmam. Bazen önde bazen arkada oturur, Tebdil-i mekan yaparım. Hocayı farklı bakış açılarından dinlemeyi severim. Yeni insanlarla tanışır, onlarında görüşlerini öğrenirim.
       Diyeceğim odur ki; iki günlük dünyada sağ sol için kendinizi çok kasmayın. Hayatın tadını çıkarın. İşleri oluruna bırakın. Kendinize iyi bakmayı ihmal etmeyin. Bide hep gülümseyin :))
      

5 Mart 2012 Pazartesi

Cumanın Ertesi Pazarın Öncesi

       Bir haftasonunun daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Yarın pazartesi yani tipik sendromun geçirildiği gün. Ama ben yarını düşünmek yerine güzel geçen haftasonumu yazmak istiyorum sizlere...
       Cuma akşamından başlayayım yazmaya; Yorgun argın eve gelmiş olsamda alışverişe gitme isteğim depreşti ve ablamla birlikte düştük yollara, alışveriş yapmak bana yorgunluğumu unutturdu, ama eve gelince hissettim ki daha çok yorulmuşum. Bende daha fazla yorulmamak için yemeğimi yedim ve odama çekildim. Yatağımın üzerine oturdum ve oturdum... Gerisi yok zaten uyuyakalmış bulunmaktayım.
       Cumartesi sabahı veya öğleni mi desek 11.30 civarı kalktım. Aslında bana kalsa kalkmazdım sonuçta hayatımda ki en rahat obje yatağım. Odanında kalın perdeleri falanda kapalı, içeri ışıkta sızmıyor. Evde sessiz olunca değmeyin keyfime ama işte her güzel şeyin sonu vardır. Kalktım yatağımdan, fakat kendimi rahatlatıp motive etmek için de "nasıl olsa gece yine uyurum hatta canım isterse kahvaltıdan sonra yine uyurum" dedim kendi kendime. Kahvaltı faslını falanda geçirdik. Ne yapsam diye düşünmeye başladım. Ders mi çalıssam? "Iyyy...yok artık daha sınavlara çok var." O zaman kitap okuyayım. "cık, onuda canım şimdi istemiyor." O halde ablamla birşey yapayım "tamam bu fikri beğendim" Ablaaaaaa.... Birlikte ablacıkla film seyrettik, benim zulayı boşalttık. Sonra biraz sohbet derken bir de bakmışız akşam olmuş, vaktin nasıl geçtiğini anlamamışız bile. Neyse birazda işe yarama vakti... Akşam yemeği için anneme yardım ettim. Yemekte babamla güncel meselelerden konuştuk ve sofradan dünyayı kurtararak kalktık. Gecenin ilerleyen saatlerinde biraz da kitap okuduktan sonra derinlere olan yolculuğum başladı ta ki ertesi sabah 11'e dek...
       Pazar günü kalktığımda ilk duyduğum cümle annemden oldu. "Oooo... erkencisiniz Banu Hanım..." Annemin bu cümlesi beni şaşırtmadı, bence sizide şaşırtmasın çünkü ben haftasonları kendi kendime pek uyanamadığım için; annem kaldırmadan kalktığım sürece her saat erkendir felsefesi geçerli bizim evde... Sabahları kalktıktan 15- 20 dk sonra acıktığımı hissederim bu nedenle de içimde ki bir kuvvet beni mutfağa doğru iter. Bu sabah mutfağa doğru yöneldiğimde annemin pizza yaptığını gördüm buda demek oluyor ki süper ötesi bir kahvaltı bizi bekliyor.  Ama ben kahvaltıdan önce dayanamadım ve çikolata yedim. Evet ya ciddi ciddi yedim. Bilmiyorum daha önce denediniz mi ama aç karnına Toblerone yemesi gibi yoktur. Bence bu hazzı herkes yaşamalı. Neyse konuyu fazla saptırmadan devam edeyim, kahvaltımı yaptıktan sonra odamı temizlemeye karar verdim. Temizliğin ardından pür-i pak odamda leptobumla oynama hayalleri kurarken babamın sesini duydum "Çocuklarrr hadi dışarı çıkalım." Hazırlanıp çıktık yola ve arabanın son durağı amcamların apartmanının önü oldu. Çayı, çerezi, tatlısı, tuzlusu, huzurlu sohbetiyle  birlikte keyifli akşam geçirdik kuzenlerimle. X-box ta oynadığımız bowling ise gecenin en eğlenceli kısımlarındandı diyebilirim. Kıran kırana geçen bowling maçı sonunda yaptığım strike'lerle oyunu kazanmış bulunmaktayım. Eee.. hadi bakalım yedik, içtik, eğlendik. Gece de saat 11 e geliyor biz artık kaçalım. Dönüş yoluna geçtik, yolda babam maçı kazanmış olduğumdan dolayı "Banu Hanım'ın bir marifetini daha öğrenmiş bulunmaktayız." dedi. Bende sadece tebessüm ettim bu yoruma. Eve geldik.  Tv de en sevdiğim programlardan olan Kim Milyoner Olmak İster'i İzledim. Ve şimdi de yazıyorum işte. Ama bunu gece gece yayınlayamayacağım. Çünkü annem uyuyayim diye sanırsam modemi kapatmış durumda :( 

        İşte böylee bir haftasonunu daha böyle geçirdik yarın sabah önce spor ardından okul yani yorucu bir gün olacak, ama inşallah güzel bir gün olur umuduyla sonlandırıyorum yazımı. Kendinize çok çok iyi bakın. Havalara aldanıp ince giyinip çıkmayın. Ne demişler mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır. Siz meajı aldınız dostlar. Görüşmek üzere...
Dipnot: Farkettimde bayağı bir günlük yazısı gibi olmuş bu. Bazen kendimi aşıyorum harbiden :)