25 Aralık 2011 Pazar

Doğum Günü Partileri

        Cumartesi akşamı tüm aile beraberdik; babaannemler, amcamlar ve halamlar... Kalabalık bir aile olduğumuzdan dolayıda oldukça keyifli bir akşam geçirdik. Tabii toplanmamızın bir sebebi vardı, kuzenlerimin doğumgünüydü...
        Organizasyon amcamlarda gerçekleşti, bu nedenle de amcamın ve yengemin emeği çok büyüktü. Akşam saat 18.00 de başladı ve gece 23.00'e kadar devam etti.  Saatlerce süren bu parti bizi bol bol güldürdü, ve bir süredir görmediğim kuzenlerimle hasret giderip sohbet etmeme vesile oldu.
        Akşam yemeğiyle başladı partimiz, yengemin elleriyle yaptığı lezzetli yemekleri yedik. Yemeğimize sıcacık naneli mercimek çorbası ile başladık. Arkasından pilav, soslu sebzeli tavuk ve peynirli börek geldi. Tabii bu sırada sofrada gözlerimin içine bakan sarmayı, mevsim salatasını ve kereviz salatasını da saymazsam olmaz. Hepsini afiyetle yedikten sonra sıra pastayı kesmeye geldi. Ama biz pastayı kesmeden önce balon patlattık çünkü Zeyneb'in bize hazırlamış olduğu bir sürprizi vardı. Sürpriz(aslında daha çok oyun) şöyle; Zeynep balonları şişirirken birinin içine bir kağıt koymuş amacımız balonları patlatıp kağıttaki yazıyı okumak...Yaklaşık on kişiydik balonları patlatan, azmim ve zaferim sonunda balonun içindeki kağıda ulaştım. Kağıt rulo şeklindeydi kağıdı açtım, ve şöyle yazıyordu...
                                   

                             Zeyneb’ imin el yazısıyla yazılmış kısa bir not: Pasta dilimin büyük olacak…
         Açıkçası bu notu görünce şaşırdım, dalga geçilecek komik bir yazı karşıma çıkacak sanmıştım. Ama sonrasında fark ettim ki Zeyneb için çok önemli bir sürprizmiş bu. Çünkü pastayı dilimleyen amcama(babasına) sürekli olarak “ babacım bir tane dilimi çok büyük kes.” demesiydi. Sonrasında düşündüm de aslında gecenin en anlamlı olayıydı bu, bir çocuğun kendi doğum gününde başkasını düşünerek sürpriz hazırlaması; bunu her çocuk başaramazdı gerçekten. Maşallah benim Zeyneb'ime, o kağıdı bir ömür saklayacağım inşallah. Ve sıra pastadaydı; yaşasın beklediğim an gelmişti, en büyük dilim benim olacaktı...
                                             
                                                     Nihayetinde büyük dilimli pastamı keyifle yedim...
        Pastalar yendi çaylar içildi gelsin artık hediye paketlerini açma zamanı... Kendi doğum günlerimden biliyorum hatırlanmak bir yana dursun hediye almak kadar güzel bir şey yoktur şu hayatta :))) şaka tabiki... Hediyelerde verildi, teşekkür etme, büyüklerin ellerini öpme faslınıda bitirdik. Yavaştan yavaştan gecenin sonuna geldik, kalkalım artık diye kararlaştırırken yengem bize birde mısır patlatmasın mı? Yengecim yeterli ellerine sağlık çok doyduk dedik ama yengem istikrarla mutfağa mısır patlatmaya gitti. Yağlı tuzlu patlamış mısırlarımızıda koyu bir sohbet eşliğinde yedik.
        Veeee nihayetinde gecenin sonuna geldik, artık Zeyneb 9 yaşındaydı, Rabia ablam(diğer doğumgünü çocuğu) onun yaşını söylemesem iyi olacak çünkü bana kızabilir:)) Mutlu bir akşam geçirmenin verdiği hazla evimize doğru giderken düşündüm de herşey iyi güzelde, o evdeki dağınıklığı kim toplayacak şimdi? Keşke diyorum mutfağın fotosunu çekseydim. Artık elden dua etmekten başka çare gelmez. Buradan  yengeme sabır ve kolaylıklar diliyorum, bir sonraki doğum günü etkinliğine kadar güç toplamasını temenni ediyorum...
Daha yazacak çok şey var ancak fazla ayrıntıya girmeyeceğim.(Bu kadar yazmışsın daha ne ayrıntısı diyenler için söylüyorum,  her anım kıymetli ve önemlidir de benim bu nedenle aslında yaşanan daha çoook olay var)  Çünkü yaşanan bazı güzelliklerin insanın kendisine saklaması gerektiğini yoksa büyüsünün bozulacağını düşünenlerdenim. Herkeslere sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir ömür diler ve artık yazıma noktayı koyarım.
dipnot: daha espri içerikli bir yazı düşünmüştüm ama, ancak, maalesef ve hatta çok üzgünüm ki bu kadar oldu, yoksa o gece ne espriler patlak vermişti... ahh edebiyat ahh bi parça olsun içime kaçsaydınya...




21 Aralık 2011 Çarşamba

Kimyasallaştırılanlardanım :))

           Haftalardır düşünüyorum ama ne yazacağımı  halen bulamadım. Yazı yazmayınca da kötü hissediyorum kendimi, buralarda takılmakta iyi geliyor bana. O nedenle de ben şimdi yazmaya başlıyorum, ama konu nereye gider hiç bilmiyorum, hayırlısı artık...
           Hadi biraz mesleğimden bahsedeyim sizlere...
           Öncelikle şunu söylemeliyim ki kimyager olmak çok güzel bi duygu. Bunun iki sebebi var; birinci sebep hayatta en çok örnek aldığım insan kimyager diğer sebep ise(bu biraz uçuk) kulağa çok hoş geldiğini düşünüyorum. Birazda kimyagerler neler yaparlar bundan bahsedelim. Bizler genelde labratuvarlarda çalışırız, yelpazemiz geniştir bir çok sektörde iş bulabiliriz. Kozmetik, ilaç, tekstil, boya, deterjan  gibi fabrikalarda çalışırız. Genellikle labratuvarlarda analiz yaparız. Besinlerle aramız çok iyi olmak zorundadır, çünkü yediğiniz içtiğiniz herşeyde bizim rolümüz çok büyüktür. Tüketilen cips, çikolata ve dondurma gibi gıdaların neden bu kadar lezzetli olupta ama aslında yenmemesi gerektiğini en iyi biz biliriz. Kısacası hem zehirlemesini hemde geri iyileştirmesini öğretirler bize.Sürekli birşeyler üretmeye çalışırız. Bazen öyle bir kaptırırız ki kendimizi en olmayacak maddeleri bile birbirine karıştırıp çökelti elde eder işe yaramayacağını bilsekte bunun insanlığa bir faydası olabilir mi diye uzun uzun düşünürüz. Elbette yaptığımız her çalışma başarıya ulaşmaz hatta çok düşüktür başarı oranı, ama yılmayıp moralimizi bozmamaya çalışırız, hatta üstüne inatlaşıp mücadele ederiz. Çünkü biliriz ki moralimizi bozarsak başarısızlığa boyun eğmiş oluruz....
         Gelelim tüm bu bilgileri bize nasıl öğretiyorlar. Tüm bu bilgileri dört sene halinde paket programlar şeklinde bize sunarlar ve bizde öğrenmeye çalışırız. Elbette sözel ve ezber bilgiler oldukları için hemen hepsini öğrenemeyiz. Bu nedenle işi görsele dökmek için üniversite hayatımızın çoğu labratuvarlarda geçer. Labratuvarlarımız oldukça zevklidir, cam şişelerde birbirinden güzel renkli sıvılar ve komplex yapıdaki birçok düzenek gözlerimizin içine bakar. Adeta her biri beni kullan diye bağırmaktadır.

     Bakmayın bu kadar güzel gözüktüklerinde aslında birçoğu çok tehlikelidir. Ellemek şöyle dursun koklayamazsınız bile. Bu nedenlede oldukça dikkatli ve hassas çalışmamız gerekmektedir.

     Sonra bide kendimizin satın aldığı birçok malzeme vardır. Bunların çok değişik bir isimleri var beher, puvar, erlen, büret, baget gibi gibi gibi... Bu malzemeler bizim oyuncaklarımız gibidir, nasıl ki aşçı yemek pişirmek için tencereye ihtiyaç duyar bizde behere ihtiyaç duyarız....
     Şimdilik dostum kimya ile ilgili yazacaklarım bunlar, umarım merak edenleri bir parça olsun aydınlatabilmişimdir. Böylesine zevkli, faydalı ve ihtiyaç duyulan bir alanla ilgili yazı yazmasam içimden kalırdı doğrusu, ne de olsa gençleri bilgilendirmek gerek di mi? :)))
     Güzel bir konu bulmanın verdiği mutluluk içerisinde koyuyorum yazıma noktayı.
     Herkese selamlar, dua ile....
           
          
   

2 Aralık 2011 Cuma

Oğlak Olmak

           
          Ekşi sözlük okumayı çok severim. Geçen gün rastgele konulara bakarken bir de ne göreyim; oğlak burcu kadını, kendimde oğlak burcu olduğumdan olsa gerek hemen tıkladım. Tam 23 sayfa yazı vardı ve ben sayfaları büyük bir zevkle okudum, ve bir kez daha gördüm ki ben burcuma fazlasıyla uyan bir insanım. Orjinal bulduğum birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum...
       Aralık ayı sonu, ocak ayı ortası doğan; inanışı yanlış bile olsa ifade etmekten çekinmeyen; sert, ne istediğini bilen, gerektiğinde çatır çatır kavga edip, dünyayı rakibine dar eden; kin tutmayan, çok fazla konuşan, mantıklı kararları ve zekasıyla kendine hayran bırakan kişi...
       Haksızlığa karşı asla ve asla sakin kalamazlar..gözlem en büyük araçtır amaca ulaşmak için..müthiş özverilidirler..söz verdiklerinde ölesiye yapmak zorunda hissederler kendi çıkarıyla çatışsa da..ancak en kötü huyları belki de karşılarının da aynı şekilde davranmalarını beklemeleridir..sokaktaki bir insan için bile bişeyler yapmak isterler..sürekli beyinleri düşünür..süpriz yapmayı severler..huzursuzluktan nefret ederler..kin tutamazlar..ancak kızdıklarında ortadan kaybolmakta yarar vardır çünkü ortada kendine çok ters gelen bir şey ve bunun içeriğinde de haksızlık yoksa genelde uyumlu, neşeli bir yapıya sahiptirler..zamanla daha özgür hissederler..ailelerine karşı tuhaf bir bağlılıkları vardır..güven bulduklarında oldukları yere yerleşir ve sevgi saçarlar..
       İnatçıdır keçi gibi,  söylenenin aksini yapmayı sever. sarp kayalıkları seke seke geçer, gözü hep yukarılardadır. sevimlidir yavru keçidir ne de olsa. daha taze ot bulmak için hep yukarılara doğru çıkacaktır hiç şüpheniz olmasın. işini bilir. hangi patikayı takip edeceğini de. sürü içindeymiş gibi görünse de hep yalnızdır. Kendi rotası vardır hep.
       Bir insanin bize doğru söylediği ilk cümleden karakterini analiz ederiz. Psikolojiye karsi doğal bir yetenek var sanırım, gerçekten insanlarin hareketlerini cok hızlı çözümleriz ve coğu zaman da dogru yapmis oluruz.
       Bunları işçi arı gibi çalıştırmaya kalkarsanız, işlerini bitirdikten sonra ilk sizi sokar. bişi yap demeyin, zaten yapmıştır, düşünmüştür. Ulaşmasını bilir. kendine güvensiz insanlardan, zayıf insanlara sinir olur. güçlü insanlar olduğunda çevresinde süper işler yapabilir, ama zaten yoksa da o yapar; sadece cinnet geçirir sonunda!
      Canı istemediğinin yüzüne bile bakmaz. Başkası ne demiş, ne düşünmüş umrunda bile olmaz.
      Canınız sıkkınsa yanınızda olur, başınız derde girdiğinde yardıma koşan ilk kişi o olur. istemeden de olsa kalbini kırarsanız en fazla trip atar ancak 5 dakika sonra gelir sarılır. Üzerseniz ağlar ama bir küçük özürle affeder.
        Ben bu işi yaparım dediklerinde yaparlar. Kararlıdırlar, ancak o işi ne kadar yapacaklarını sadece kendileri bilir. canları ister yapar, canları ister bırakırlar. özgür ruhları bunu emreder.
         En ufak bir şeyde üstünüze yıkılmaya çalışırlar. bunu başarırlarsa günün geri kalanında mutlu ve güleryüzlü davranırlar.


      

25 Kasım 2011 Cuma

RETURN OF THE .....

       Eveeet nihayetinde geldim vizelerimin sonuna ve üzerimden büyük bir yük kalktı. Hoş vizelerin sonuçları nasıl gelecek, Allah bilir. Ama tabiki yinede umutla bekliyorum. Her sınavımın sonunda annemler "sınavın nasıl geçti?" diye soruyorlar. Bende hep aynı cevabı veriyorum." Sonu güzel olur inşallah." Evet biliyorum bu cevap fazla politik ama bu cevabı ablamdan öğrendim. Kendisi bütün üniversite hayatı boyunca her sorana bu cevabı verdi. Ve verdiği cevaplardan biri duaların kabul olduğu saate denk gelmiş olacak ki, üniversiteyi birincilikle bitirdi. Onun için bende artık hep aynı cümleyi kuruyorum. "Sonu güzel olur inşallah..."
        Vizelerim biter bitmez aldım elime kahvemi çıktım okulun bahçesine ve içime buz gibi havayı çeke çeke sırtımdaki yükten kurtulmuşçasına yudumladım kahvemi.Biliyorum aslında vizelerin bu kadar da önemli olmadığını, bu kadar abartmamam gerektiğini ama nedenini bilmediğim bir şekilde kafamda büyük bir yer işgal ediyor.Her ne kadar bu durumdan kurtulmaya çalışsamda sanırım pek fazla başarılı olamıyorum.
         Nihayetinde evime geldim. Kendimi bir değişik hissettim, önümdeki birkaç hafta sınav yoktu,bu düşünce beni çok mutlu etti.Sonra odama şöyle bir göz attım, masamın üzerinde ders kitaplarım değil sadece leptobumun durduğunu gördüm. Sanal dostumu görünce sınav mood'undan bir an önce çıkma kararı aldım ve çıktımda.(Aslında ben adaptasyon sürecinde zorlanırım sanmıştım ama hiç zor olmadı. Şöyle baktım bir aynaya, kendimde biraz değişiklik yaptım ve tamamdır oldu bu iş, artık hazırdım eski  Banu geri dönüyordu)...Şimdi mi ne yapıyorum? Blog yazıyorum işte, hemde sanki iki haftadır uykusuz kalan, herşeye siniri bozulan ben değilmişim gibi...
        Yavaş yavaş yazıma noktayı koysam iyi olacak sanırım, Ama ondan önce her zaman bütün sınav haftalarında kalben hep yanımda olan, bana moral verip destek olan kıymetli dostum V.T' ye sonsuz teşekkürler...
          Bir sonraki yazımda yeniden birlikte olmak temennisiyle...Hoşçakalın...
        Eyvahhhh!!!!....şimdi aklıma geldi, benim fi-fi-final sınavlarım çok yakındaaaaa....:))) 

16 Kasım 2011 Çarşamba

Şimdi Kısa Bir Reklam Arası...

       Kıymetli arkadaşlarım, sizden özür dileyerek bloğuma 2 hafta ara verdiğimi açıklamak istiyorum, çünkü maalesef berbat sınav haftam başladı ve çok yoğun bir programım var bu nedenlede ders çalışmam gerekiyor. Ama inşallah iki hafta sonra dönüşüm muhteşem olacak :) 

Not: Sınav haftaları blog yazamamın bir sebebide yazılarım çok fazla kasvetli oluyor, ve bende sizi sıkmak istemiyorum.

Kendinize İyi Bakın. Sağlıkla kalın...


2 Kasım 2011 Çarşamba

Bayram Telaşı...

       Öncelikle yazıma; çok sevgili kuzenime(hayatta en çok uğraştığım 3. insana) teşekkürlerimi ileterek başlamak istiyorum,kendisi blogu açmama destek verdi,beni mutlu etti üstüne bide cesaretlendirdi.:))

         Veeee....gelelim esas konuya...
         Hepimizin bildiği gibi kurban bayramına az kaldı. Ve her bayram öncesi yapılan hazırlıklar bu bayram da devam etmekte... Şimdi biraz olsun bu hazırlıklardan bahsetmek istiyorum. Annem sağolsun:) her bayrama bir hafta kala(hatta bazen iki hafta önceden) temizliğe başlar. Sevgili annem temizlik konusunda fazla hassas olduğundan odada içi hiç gözükmeyen çekmecenin içini bile temizleyi ihmal etmez. Bununla birlikte camlar silinir,perde ve halılar ve koltuk kılıfları yıkanır. Bütün mutfak rafları indirilir, dolaplar düzenlenir ve daha neleeerrr nelerrr. Şimdi tüm bu dediklerimi burdan yazması kolay gibi gözükse de aslında hiçte öyle değil,oldukça yorucu:(...Aslında ben böyle detaylı temizliğe karşıyım.Sonuçta yine kirleniyor ve kirlenince de insan emeklerinin boşa gittiğini düşünüyor. Bence toz alıp süpürmek kafi,ama bunu maalesef annemle paylaşmaktan çekiniyorum(çünkü benim bu tarz fikirlerimden hiç haz etmediğini biliyorum) Onun için bende buradan yazıyorum:)
      Bir diğer hazırlık olayı bayram tatlısı. Acaba bu bayram ne tatlısı yapsak? sorusu evde gündemi işgal eden bir diğer soru,hoş tatlıyı yapacak olan annem ama yiyecek olanlar ben ablam ve babam. bu nedenle hangi tatlıyı yapsak diye fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bizim için tatlı bir yaşam tarzı,onun için tadı,şerbeti ve sunumu önemli:))

      Tabi tüm bu olanlarla birlikte bu sene kurbanı nerede kessek? sorusuda akıllardaki bir numaralı sorulardan. Küçükken babam beni ve ablamı kurban satılan yerlere götürürdü, oradaki koyunları sevdiğimi hatırlıyorum.(kimi zaman koku sinerdi üzerime ama pişman değilim, bence her çocuk o ortamı görmeli) Aklımdan küçük olduğumdan dolayı kesmesek olmaz mı bu hayvancıkları? Yazık onlara... diye geçerdi, babam benim bu düşüncelerimi sezmiş olacak ki bana kurban kesmenin öneminden bahsetmişti. Demişti ki; O kurbanlar kurban edilecekleri için çok mutlular,onlar bu halden  hiç şikayetçi değiller. Hem kurban kesmek dinimizin emirlerinden...

      Sonra yıllar geçti bugünlere gelmek nasip oldu,şimdi ise kurban bakmak için harcadığım o zamanı alışveriş yaptığım zamana kattım...Hazır alışveriş demişken( bence önemli bir konu) birazda bu konudan bahsedelim di mi ama? Alışveriş yapmak hobilerim arasında büyük bir yere sahip. Alışverişi zevkine yapanlardanım ben, çok zor beğenen insanlardan da değilim. Kafama göre takılırım çoğu zaman. Şıklık ilk şartımdır ama rahat olmasınada önem veririm. Bu nedenle de (fazla reklam kokan hareket olacak ama) U.S. Polo Assn. , Vakko ve Batik sevdiğim mağazalar arasında yer alır.( Bu muhabbet daha çok uzar en iyisi ben bu konuyu daha sonra tek başına ele alayım:)))
      Sanırım artık hazırlıkları tamamladık, emeği geçen herkese teşekkürler... Herkesin şimdiden bol tatlılı, mutlu ve huzurlu bir bayram geçirmesi temennisiyle...


24 Ekim 2011 Pazartesi

Heyecan ;)

Nasıl yazsam ne yazsam diye düşünmek,özenip bir blog açtık bari devamını getireyim falan derken, nihayet yazmaya başlayabilmek...Güzel bir duyguymuş açıkçası,biraz heyecanlı ve biraz da komik sanırım(özellikle benim gibi biri için:)) Daha başka ne yazabilirim diye biraz daha düşünmek ve düşünmek ama sanırım bu kadar düşünmeye gelememek ve yazıya noktayı koymak.