11 Şubat 2013 Pazartesi

Maceracı Üç Yamyam

     Bir pazar gününü daha devre dışı bıraktık, yayında yapımda emeği geçenlere teşekkür ederek başlamak istiyorum yazıma. Malum pazar günü; bir çok kişinin tatil yaptığı bir gündür. Biz de bundan ötürü babanneciğimle dedeciğimi ziyaret etmeye gittik. Yaşlı ziyaretlerinde bilenler bilir; genellikle eskiler konuşulur. Eski insanlar, eskiden gezdikleri yerler, eskiden yapılan işler vs. vs... Zevklidir de bu anıları dinlemek, (bazen çok güldüğüm oluyor.) Mesela benim hiç görmediğim, ismini dahi duymadığım beşinci kuşaktan akrabalarımı öğreniyorum. Çoğunlukla dıdımın dıdısı aslında; babannemin teyzesinin kızının torununun halası... Eskiler anlatıla dururken, bir ara ablamın benim ve kuzenimin de çocukluk anılarımız depreşti. Sanırım yaşlıların arasında fazla kaldık :) Ama durun şimdi başlıyorum çocukken yaptığımız abuklukları yazmaya. Biz kendimize çok güldük, biraz da siz gülün :) on üç sene önce olması lazım. O zamanlar da benim en saftirik dönemlerim. Üretken bir tipte değilim, sürü psikolojisi mantığı üzerinden hareket ediyorum. Bir hafta sonu büyük adaya gitmiştik maaile. Yine biz üçümüz kendi aramızda oynuyoruz. Gurup liderimiz ( bu kişi ablamdı. Çünkü en büyüğümüz ve içimizde hayal gücü en geniş olan oydu.) bu üçümüzden oluşan gruba bir isim koymamız gerektiğini söylemişti. O vakitler belki hatırlayanlar vardır; beş maymun çetesi diye bir dizi vardı. Sanırım biraz ona özendik, birazda ada şartları; ağaç orman derken gurubumuzun adını liderimizin de onayıyla üç yamyam çetesi koymuştuk. Neyin kafasını yaşıyorduk tam hatırlayamıyorum ama üç yamyama bir de hareket bulmuştuk. Önce ellerimizi üst üste koyardık, bağırarak ve belli bir kafiyeyle "üç üç üç üç yamyam" derdik. Ve ellerimizi havaya kaldırırdık. Bu hareketi yapmadan yaramazlıklarımıza başlamazdık. Kendimizce önemserdik işte bu hareketi. Saygısızlık mı oluyordu acaba yapmayınca? Düşünmüyor değilim :)) O günden sonra her gittiğimiz yerde üç yamyam olarak görev başındaydık. Belli şekillerde davranıyorduk. Kendimizce bir havamız da vardı. Macerayı severdik. İki hoplayıp üç zıplayınca kendimizce ulaşılamayan yere ulaştık mı, ooo... bizden süperi yoktu. Kendimizde bir halt var zannediyorduk kanımca. :)) Oyun oynayacak alan mı bulduk? Hemen bir senaryo kurar (daha doğrusu ablam kurardı. O hem yönetmenlik yapardı, hem senaristlik hem de oyunculuk. Kuzenim de senaryoya destek çıkardı. Ben sadece oynardım.) Ve oyuna başlardık... 

    
      Her çocuk gibi çocuktuk bizde. Çayır çimende oynayan son jenerasyonduk belkide. Ne keyif alırdık ama? Bak şimdi hatırladım, Yılan Hikayesi diye bir dizi vardı. Onu bile oynamışlığımız vardır. Bazen konuk oyuncularımız da olurdu. Ağaca da tırmanırdık, koşardık, düşmüş gibi yapardık. İyilerin dostu kötülerin düşmanı olurduk. Saatlerce bıkmadan yorulmadan, annemler; "yeter hadi. Biraz oturun." diyene kadar oynardık. Çoook keyif alırdık, çok...
     Bu olayı sadece 140 karaktere sığdırarak tweet atacaktım ya kuzenim dedi ki; "bundan sağlam blog yazısı olur, bekliyoruz senden iyi bir şeyler." Bende kuzencandan aldığım destek ve birazda gazla yazdım işte bu yazıyı. Son olarak; çocukluğumu güzel geçmesine vesile olan, geçmişten bugüne hayatın bana oynadığı oyunlarda bile bana destek veren herkese ve aynaya baktığımda hala zaman zaman gördüğüm küçük Banu; hep içimde bir yerlerde beni bugün bile yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim.
     Evet bir anımı daha paylaştım sizlerle ve bundan dolayı da mutluyum. Sizinde beğenmenizi umut eder, en tatlı gülümsememle iyi geceler dilerim... :))))

2 yorum:

  1. biz çok çok çok şanslıyız, geriye dönüp baktığımızda bizi kucaklayan harika anılara sahibiz çünkü ... canım kuzenlerim iyik varsınız. üç üç üç üç yamyam :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yıllar sonra bile birlikte oturup eskiyi mutlulukla anabildiğimiz için; evet gerçekten çok şanslıyız...
      Yaşasın üç yamyam!!! :)))

      Sil