24 Mart 2013 Pazar

YGS mi? Hıh, boş verin bunları!!!

       İyi bir hafta sonu olması temennisiyle başlıyorum yazıma...
     Uzun zamandır yazamamış olmanın verdiği hamlamışlık var üzerimde. Dökülmüyor kelimeler şöyle art arda. Artık, olduğu kadar...
    Bugün yaklaşık iki milyon arkadaş, şu ygs denen saçmalığa girdi. Bir çoğumuz( ygs ye girenler dahil) twitter da dalgasını yaptık, makarasını geçtik. Geçtik geçtikte aslında bütün bu hareketlerimizin sebebi ortadaydı, ağlanacak olan halimize gülüyorduk hep birlikte. Bu sistemi anlamanın mümkün olmadığını anlamıştık. Dedik ki o zaman; "madem düştük içine o halde onunla boğuşmaktansa(çünkü kavga edersek hayat yine bize zindan olacak) gırgır geçeriz kendisiyle" Ancak bu sayede onu idare edeceğimizi anlamıştık. 
   Ben ömrümde iki kere ygs ye girdim. İlkinde çok şükür üniversiteyi kazanmıştım, ikincisine girmemin sebebi, sınava girenleri şöyle bir incelemekti, o kadar. Ama  o bile o kadar yormuştu ki; hatırlayınca bile kötü hissetmeme sebep oluyor. Gözlemi batsın! diyesim geliyor içimden. O nedenle bu sene sınava girmedim, büyük konuşmayayım ama herhalde bir daha girmem. Sınava girmedim, girmedim ama bugün sınava girenleri düşündükçe ilk girdiğim sınavım geldi aklıma, içim burkuldu. Dua ettim sınava girenlere. Ne olursa olsun, emek harcamışlardı, yorulmuşlardı, bir çoğu sevdiği işten feragat etmişti. Her çalışan emeğinin karşılığını elbette alır, ama hemen ama sonra, muhakkak alır biiznillah..
    Evet, şükürler olsun ben sınavı kazandım. Şimdi bir üniversite öğrencisiyim. Peki üniversiteye gidince hayatımda ki her şey mükemmel mi oldu?? (Değinmek istediğim asıl konu tam da bu aslında) Biz üniversiteye kapak attık mı gerisi olur zannediyoruz. Gerisi olacaksa sınavı kazanmadan da olur ki zaten. Her halükarda olur. Her şeyi sınava bağlamak gibi bir saçmalık var ortada maalesef. Bir zamanlar beni de dolduruşa getirmişlerdi, veya üniversite hayatına o kadar özenirdim ki kendimi ben gazlardım. Üniversite hayatının süper ötesi olacağına kendimi öyle bir inandırmıştım, kötü olacağı gelmezdi bile aklıma. Ablam zaman zaman zorluklarını anlatmaya çalışırdı da "hadi canım" derdim. Ben üniversiteye başladıktan sonra sadece 3 hafta sürmüştü mutluluğum. Yükseklerde uçan ben, bir yere çakılmıştım ki, çakıldıktan sonra düşmeninde hızıyla öylesine süründüm ki, hiç unutamam acısını. "Al sana üniversite" dedim içimden. Benim girmek için didindiğim, yırtındığım, yıllarca çalıştığım yer burası mıydı? Okulu bırakmayı bile düşünmüştüm. Ama bırakmadım, çünkü bırakırsam düşmanıma boynumu eğmiş olacaktım. Mücadele etmek için, ben çektim; benden sonrakilere çektiremesinler diye kaldım. Mücadelem sonuçlandı, başarmıştım. Yaralarım artık acımıyordu ama hepsinin izi kalmıştı. Ben o yaraları her gördüğümde "Nasıl bu hataya düştüm, neden kendimi bu kadar kaptırdım bu üniversiteye?" diye pişmanlık duyuyorum. Eğer kendimi bu kadar kaptırmasaydım başıma onca şey gelmezdi, gelseydi de hafif atlatırdım çünkü. Üniversite de verdiğim mücadelenin sonunda başardım; evet, ama bundan haz bile duyamıyorum artık. Üniversite canımı o kadar acıttı ki, unutmuş durumdayım, başarıya sevinmenin nasıl bir şey olduğunu. Anlatmazdım ya bu son yazdıklarımı, ibret olsun istedim. Ben düştüm bu hataya, belki bir kişiyi olsun bu hatadan kurtabilirim diye, yazdım tüm bunları. Daha bir ay önce çok kıymet verdiğim bir büyüğümü kaybettim ben. Bir kez daha hatırladım dünyanın gelip geçici olduğunu... Çok üzüldüm, çok ağladım. Her şeyinizi borçlu olduğunuz birini kaybetmenin acısını yaşamayan bilemez, hiç bir acıya benzemez çünkü. Ama dünya fanidir, herkes bir gün terk edecektir. Şimdilerde ise, yeniden; sonsuz olan o yerde bir araya geldiğimiz zaman yaşayacağım mutluluk geldikçe aklıma seviniyorum 
    Üniversite her halükarda kazanılır arkadaşlar. Belki istediğiniz yer olmaz, ama bunun için de üzülmeye gerek yok. Çünkü istediğin yerin gerçekten hakkında hayırlısı olduğu ne malum? Yok çok önemliymişte, bundan sonra ki hayatı buna bağlıymışta, tıp okusunmuşta, mıştılarla muştularla, küçücük aklınızın düşündükleriyle bu işler olsaydı, dünya robotlaşırdı, bir sürü planlaşmış basit dizicikler oluşurdu. Oysa ki dünyada akıl almayan nice olaylar vardır.
      Sözün özü şudur ki, bir gün bitecek olan, sonlu olan şeyler için yani dünyalık uğruna; değerlerimizden, asıl kıymet vermemiz gerekenlerden hiç bir zaman vazgeçmeyin. Önemli olan sonsuz olan için çalışmaktır...


2 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş Banucum, tebrik ederim. Uzun bir yorum yapayım dedim ama zaten üstüne söyleyecek bir şey bırakmamışsın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum, çok mutlu oldum beğendiğin için :))

      Sil